15 Ocak 2013 Salı

Anadolu Ateşi Baş Dansçısı Perit Kuban ile Bir Röportaj

Perit Kuban… Anadolu Ateşi’nin baş dansçısı… Çerkez… Üniversiteden arkadaşım…  Bir başarı öyküsünü, Perit Kuban’la 2008 yılında yaptığım röportajı paylaşacağım bugün sizlerle…  İyi bir gazeteci olabilecekken dansı tercih eden arkadaşımı okul bittikten yıllar sonra televizyonda Gülben Ergen’in klibini izlerken gördüm ama o olup olmadığına emin olamadım. Hemen annemi çağırdım. “Bu Kuban değil mi?” diye sordum. Evet, çok benziyor dedi : ) En zor günlerimden birinde diğer birçok arkadaşım gibi bana destek olmaya evimize geldiğinde annemle de tanışmıştı. Gazetecilik bölümünü 2. Sınıfta bıraktı, daha sonra kendisinden hiçbir haber alamadım. Okulda arada bir bize bazı dans figürleri gösterirdi fakat bu işi bu kadar ilerleteceği aklımın ucundan geçmezdi. Biraz araştırdım. Perit çoktannn profesyonel bir dansçı olmuş, dünya onu tanımış ama benim haberim yokmuş : ) O yıllarda çalıştığım derginin en son çıkacak sayısı için röportaj ayarlamam gerekiyordu. Ünlülerle röportaj ayarlamak zordur. Kendileriyle iletişime geçmek nerdeyse mümkün değildir. Menajeriyle, basın danışmanıyla vs görüşmek zorunda kalırsın, binlerce dil dökersin. Röportaja ikna edebilirsen ne mutlu : ) E artık Kuban da ünlü, o da magazin camiasından, üstelik sürekli dünya turnesinde… Dolayısıyla ona ulaşıp röportaj yapma konusunda umutsuzdum açıkçası… Ama hiç de öyle olmadı. Çabucak kendisine ulaştım. Perit Kuban hala aynı Kuban’dı. Son derece mütevazıydı. Yönetimden gerekli izinleri aldıktan sonra, gösteriden önce röportaj yapabileceğimizi söyleyerek, beni hemen ilk Ankara turnesindeki gösterisine davet etti. Genel yayın yönetmenimiz, fotoğrafçımız ve ben gittiğimizde üç kişilik yerimiz ayrılmıştı. Sıcacık karşıladı beni. Karşımda ülkenin en iyi dansçısı yoktu sanki, şöhret bir insanı hiç mi değiştirmez? Evet, hiç değişmemişti. Makyaja girmeden önce kuliste, o yoğunluğun içinde kendisiyle çok keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Bu röportaj zaman aşımına uğradığı için okurken günümüze göre değerlendirme yapmayın. Pek çok şey değişti. Mesela o zaman sadece baş dansçıydı. Şimdi koreograf ve eğitmen… O zaman bekardı, emin olmamakla birlikte evlendi sanırım. Şayet evlenmişse, sevgili kardeşime eşiyle ve doğacak bebekleriyle mutlu ve upuzun bir ömür diliyorum.



Röportajdan sonra “iyi izle, yorumlarını bekliyorum” dedi ve yerlerimize geçtik. Protokolde siyasetçiler, bürokratlar, milletvekilleri vs… Gösteri başladı ama Perit Kuban bir türlü çıkmıyor. Heyecanla bekliyorum. Çocuğunu okul gösterisinde izlemeye gelen annenin heyecanı gibi bir şeydi. (Astsolistlerin sonradan çıkacağını unutmuşum :p ) Nihayet sonunda sahnenin ortasında kocaman bir adam belirdi. Ailemden birini görmüşüm gibi ve sanki onun oralara gelmesinde benim de payım varmış gibi öyle bir gururlandım ki anlatamam haha : )))  İşte çıktı, işte çıktı diyorum genel yayın yönetmenine :D Zaten o çıkınca salonda alkış kopuyor. Fark etmemek imkânsız… Muhteşem bir gösteri… Soluksuz izliyorsunuz. Gösteri bittiğinde hayranları fotoğraf çektirmek için sıraya girdiler. Kalabalıkta göz göze geldik. Jest ve mimiklerle nasıl bulduğumu ima etti. Ben de mükemmel olduğunu… : ) O sırada annesi ve yanlış hatırlamıyorsam dayısıyla tanıştık. Onlar da harika insanlar…  Bu postu okuldan arkadaşlar da okursa memnun olacaklardır eminim : ) Yüzlerce fotoğraf çekmiştik ama elimde o güne ait sadece iki fotoğraf kalmış : ( Onları fark edeceksiniz zaten… Fotoğraf yetersiz olduğu için dergiden de fotoğraflar çektim, biraz da internetten : )) Eğer Kuban bu postu görür de bana fotoğraf vermek isterse, siz de daha güzel fotoğraflar görebilirsiniz ama bunlar da yeterli bence : ))) Sözü daha fazla uzatmadan röportaja geçelim.



Perit Kuban’ı biraz anlatır mısınız?
1982, Adana doğumluyum. Türkiye’de yaşayan Çerkezlerdenim. Zaten dansla ilişkim de bu vesileyle oldu. Dansa Çerkez halk dansları ile başladım. Sonra bugünlere kadar geldi. Adana’dan Ankara’ya geldikten sonra uzun yıllar Ankara’da yaşadım. Şimdi de yedi seneden beridir İstanbul’da yaşıyorum.

Gazetecilik gibi bir bölüm okurken, onu yarım bırakıp konservatuvara girdiniz. Bunun nedeni neydi?
Her zaman için insanın hayallerini kovalaması gerektiğine inanırım. Zaten dans benim çok küçük yaşlardan beri hayalimdi. Sonunda bunu yakalama şansı elime geçti. Yakalamışken de kendi yaptığım işle alakalı bir okulda eğitim almak istedim. Tabi bu yüzden de bir okulu bırakmam gerekiyordu. O da maalesef gazetecilik oldu. Sonra da konservatuarı kazanıp oraya girdim.

“Anadolu Ateşi” içinde yer aldığınız ilk profesyonel topluluk mu? Anadolu Ateşi’ne giriş öykünüzü anlatır mısınız?
Evet, biz ikinci kast olarak girdik. Grubun kurulmasından bir sene sonra, toplam altmış bin kişi içerisinden altmış kişi seçtiler. O altmış kişi, yaklaşık beş eleme süreci sonunda belirlendi ve bunlar gerçekten zorlu elemelerdi.

Anadolu Ateşi’nden önce herhangi bir dans eğitimi almış mıydınız?
Tabii. Zaten yaklaşık beş yaşımdan beri Kafkas halk dansları yapıyordum. BU nedenle elemeler beni çok fazla zorlamadı diyebilirim.

Türkiye’de yapılan dans yarışmaları hakkında neler düşünüyorsunuz? Sizce bu yarışmalar insanların dansa olan ilgisini artırabilir mi?
Tabi ki… Biz dansın Türkiye’de daha çok ilerlemesini isteyen insanlarız. Çünkü bu mesleği yapıyoruz. O yüzden dans adına yapılan her türlü şeyin bizim için iyi olduğunu düşünüyorum. Televizyonda da insanların en azından bir saat ya da iki saat için bile olsa, dansla ilgili bir şeyler seyretmesi bizim için güzel bir şey…

Dansta fizik önemli mi sizce?
Dansta fizik hemen hemen her şey, diyebilirim. Çünkü görsel sanatlar… Sizi seyreden insanlara görsel bir şey sunduğunuz için fizik çok önemli… Vücut yapısı dışında iyi bir yüze de sahip olamak gerekiyor ama o her şey değil… Yüz de önemli, çünkü kendinizi her şeyinizle insanlara seyrettirmek zorundasınız ve o da sizin vücudunuzun bir parçası…

Daha önce Gülben Ergen’in birkaç klibinde rol aldınız. Klip oyunculuğu anlamında yeni teklifler alıyor musunuz?
Gülben Ergen’in üç klibinde birden yer aldım. Kandıramazsın, Uçacaksın ve Fıkır Fıkırsın. Zaten “ Uçacaksın” kendi konser görüntülerinden oluşan bir klipti. Yani konserinde de yer almıştık. İşin aslını söylemek gerekirse, bunlar biraz da Gülben Hanım’ı kıramayacağım için yaptığım işlerdi. Çok fazla klip ya da buna benzer şeylerle göz önünde olmak istemem. Yaptığım işle anılmak isterim. O yüzden o tarz işlerden uzaktayım. Bu anlamda gerçek dansçının magazinle işi olmaz diye düşünüyorum.

Bu durumda dizi film ya da sinema filmi gibi projelere sıcak bakmıyorsunuz.
Yok, hayır. Ben her zaman için insanlar kendi alanlarında iyi olduğu işleri yapsınlar diye düşünürüm. O yüzden ben de kendi iyi olduğum alandaki işi yapmak istiyorum. Dolayısıyla da çok fazla başka yerlere dokunmak istemiyorum.

Çok yoğun bir turne programınız var. Özel hayatınıza vakit ayırabiliyor musunuz?
Çok zor, mesela gösteri olmasaydı, şu anda Ankara’da olmayacaktım. Ailem Ankara’da yaşıyor. Yaklaşık üç aydan beri annemi göremiyordum. Bu vesileyle gelmiş görmüş oldum. Bu tarz gösteriler güzel oluyor. Biz de ailemizi görme şansı yakalıyoruz. Özellikle bu aralar yeni bir proje çıkaracağımız için çok sıkı çalışıyoruz ve biraz daha zor oluyor.

Peki, ya aşka?
İkisi de öyle… ( Kahkahalar…) İkisi için de aynı zorluğu yaşadığımı söyleyebilirim.

Yeri gelmişken aşkı nasıl tanımlıyorsunuz?
Biraz klasik olacak ama şu anda yaptığım iş…

“Dansın tarifini yapar mısınız?” desem, Perit Kuban neler söyler?
Dansı tarif etmek çok zor… Çünkü bu soru hayatın tarifini istemek gibi bir şey… Hayatınızı tarif edemezsiniz. Benim için dansın içinde her şey var. Üzüntü, sevinç, mutluluk, aşk… Aklınıza gelebilecek bütün duygular benim için dansın içerisinde yer alıyor. Bunu da yansıtmaya çalışıyorum.

Psikolojiniz kötü olduğunda ruh haliniz yaptığınız dansa yansıyor mu?
Hayır, asla… Ne olursa olsun, hayat size ne getirirse getirsin, o gün ya da ertesi gün bir temsil varsa, çıkarsınız ve elinizden gelenin en iyisini yapmaya çalışırsınız. Profesyonel insanlar için bu geçerlidir.

Peki, bunun tam tersini yaşıyor musunuz? Dans size hüznünüzü unutturabiliyor mu?
Bizde bir şey var. Eğer çok moralimiz bozuksa ya da çok düşünceliysek, sahneye yani prova yerine gideriz ve orada her şeyi unuturuz. Artık dans vardır ve dansın başladığı yerde her şey biter.

En çok hangi dansı yapmaktan hoşlanıyorsunuz? Vazgeçemem dediğiniz bir dans türü var mı?
Bütün danslar benim için keyifli ama kendi adıma klasik baleyi çok seviyorum. Yapmaktan da büyük zevk duyuyorum. Ama modern dans okuyorum. Okuduğum bölüm de gayet zevkli…

Kafkas Dansları için neler söylersiniz?
Ooo. Onu farkındaysanız saymıyorum. Çünkü onu dans olarak görmüyorum. Aslında o benim bir parçam, hayatımın kendisi. O yüzden Kafkas ya da Çerkez danslarını açıkçası bir dans stili olarak düşünmedim.

Dansta olmak istediğiniz yerde misiniz? Yoksa daha büyük idealleriniz var mı?
Şu anda hemen hemen dünyanın sayılı gruplarından birinin içerisinde ve başrol oynuyorum. Aslında bu benim hayal bile edemeyeceğim bir şeydi. Hayallerime ulaştım diyebilirim. Tabii ki insan için her zaman daha ilerisi vardır ama bazen de şükretmeyi bileceksiniz.

“Anadolu Ateşi” nin içerisindeki yerinizi anlatır mısınız?
Önce biraz hikayeyi anlatmam gerekirse, biraz mitoloji temelli bir hikaye… Prometeus’un ateşi insanlara ulaştırması, insanoğlunun yaratılışı, daha sonra Pandora’nın kutusunun açılmasıyla kötülüklerin dünyayı sarması ve iyiyle kötü arasında şu anda bile devam eden bir savaşı anlatıyor. Ben burada kötülerin başıyım, kötü karakteri canlandırıyorum. Bizim hikayemiz, maalesef dünyada olmayan barışla bitiyor. Keşke her zaman her yerde böyle bitse…

Anadolu Ateşi’nin yeni projeleri var mı?
Evet. Truva’yı canlandıracağız. İnşallah bir aksilik olmazsa 21 Ocak’ta Paris’te dünya premieri olacak. Truva efsanesini canlandıracağız. Orada da Achilles rolünü oynuyorum.

Koreografiler hangi periyotlarda değişiyor?
Yedi seneden beri bunu oynuyoruz. Tabi ki gösteri değişimlere uğradı. Bir gelen bir daha geliyor. Öyle bir seyircimiz var ki, otuz dört defa gelmesine rağmen otuz beşinci gösteriye gelmiş ve hiçbirinin bilet koçanlarını atmamış, bize gösteriyor. Böyle seyircilerimiz çok var. Mesela, her yaz Aspendos’ta yaptığımız bütün gösterileri seyreden bir bayan var ve her temsil sonunda bizi ziyaret ediyor. Bizim gösterimize gelenler bir defa için gelmiyor. İki üç defa seyretmek istiyorlar. İlk seyrettiklerinde hakikaten şaşırıyorlar. Sonra detaylara dikkat etmeye başlıyorlar. O yüzden en az iki defa seyredilmesi gereken bir eser…

Kendinize örnek alıp idolüm dediğiniz ya da izlemekten çok keyif aldığınız dansçılar kimler?
Şu anda kendisi içeride makyaj yapıyor. Oktay Keresteci, hakikaten benim idolüm olan bir insan. Onun en az yüzde yirmisi kadar bir yerlere gelebilirsem, benim için çok çok büyük bir başarıdır. Bu anlamda tek bir isim verebilirim. O da Oktay Keresteci.

Fiziksel olarak Tan Sağtürk’e çok benziyorsunuz. Siz Tan Sağtürk’ün dansını nasıl buluyorsunuz?
Tan Sağtürk iyi bir dansçı… İyi bir dansçı olmasa zaten buralara gelemezdi. Yalnız Türkiye’de yaptığınız işten ziyade reklam çok önemlidir. Başarılı bir tanıtımcısı ve reklamcısı var. Ne demek istediğimi anlattım sanırım.

Gösteri esnasında olağanüstü bir olay yaşadınız mı?
Bu tür olaylar çok var. Sanırım Almanya turnesiydi. Yaklaşık on beş bin kişiye oynuyorduk. Bizim bir Karadeniz sahnemiz var. Karadeniz sahnesi bittiği zaman her yerde her zaman alkış gelir. Ama orada ayak alkışı dediğimiz, insanlar aynı anda ayaklarını yere vurarak alkış yapıyorlardı. Sahnede bunu hissettik. Seyircinin alkışı bize doğru bir rüzgar oluşturuyordu. O kadar insanın aynı anda bir şey yapmasıyla biz o rüzgarı hissettik. Bu bizim için olağanüstü bir durumdu.

Peki, gösteri sırasında herhangi talihsiz bir kaza oldu mu?
Tabii ki… Her işte bir kaza vardır. Bizim işimizde de kazalar olur ama Allah’a şükür henüz çok zor durumda kaldığım herhangi bir şey olmadı. İnşallah da olmaz ama profesyonel insan her zaman bir şekilde toparlamasını bilmelidir.

Dünyanın bir çok ülkesinde gösterileriniz oldu. Anadolu Ateşi en büyük ilgiyi hangi ülkede gördü?
Yine politik cevap veriyor, diyeceksiniz ama inanın her tarafta aynı derecede ilgi görüyoruz. Çin’den Uzakdoğu’ya, oradan Amerika’ya kadar aklınıza gelebilecek ehr ülkeye gittik. Kırk sekiz ülkeyi gezdik ve bu kırk sekiz ülkeden de aynı tepkileri aldık. Bizim için çok gurur verici bir şey… Türk halkının her yerde bu kadar ilgi görmesi gayet mutluluk verici…

Kendilerine dans etmekten çok keyif aldığınız halk hangisi?
Güzel bir soru. Başta Amerika diyeceğim. Çünkü çok fazla insanın yaşadığı, çok fazla ırkın yer aldığı bir ülke. Çok değişik ve doymuş bir izleyici kitlesi var. Birçok şov ve gösteri seyretmişler. Oraya gittiğimiz zaman, hakikaten oradaki insanların tepkisi bizim için önemli oluyor. Diğer şovların ve gösterilerin arasında bizim nerede olduğumuzu orada tatma şansını bulabiliyoruz.

Sahneye çıkmadan önce performansınızı artırmak için yaptığınız özel şeyler var mı?
Özel bir şey yok ama sonuçta dansçı olduğumuz için ben yaklaşık bir saat öncesinden ısınmaya çalışırım. Ona biz stretch diyoruz. Genelde kasları uzatmaya ve kasların ısınmasına yönelik esnekliğimizi artırmak için yaptığımız bir dizi hareket… Eğer yapabilirsem ya da fırsat bulabilirsem bizim “ bar” diye tabir ettiğimiz bale yapmaya çalışıyorum. Bulamazsam da sadece stretch ve ısınmayla şova hazırlanıyorum.

Gösteri öncesi hazırlık aşamasından biraz bahseder misiniz?
Gösteri öncesi yaklaşık bir saat süren bir makyajımız var. Bu makyajın bazen altı saat durduğu ve Antalya’da sıcaktan aktığı zamanlar oluyor. Öyle durumlarda ikinci perde başlamadan makyajı tazeliyoruz. Yalnız makyajı çıkarmak yapmaktan daha zor, yaklaşık bir yarım saatimi alıyor. Akmaması için özel makyaj malzemeleri kullanıldığından dolayı çıkarmak için de birçok şey kullanıyoruz.

Biraz da Mustafa Erdoğan’dan konuşalım. Dışarıdan çok sert görünen birisi… Bir hoca olarak Mustafa Erdoğan’la çalışmak nasıl bir duygu?
Şöyle söyleyeyim. Belki dünyada çok ender koreograflardan biridir. Yaptığı iş doksan kişiye hakim olmak… Bu da biraz disiplin gerektiren bir şey… Biz buna sertlik diyemeyiz ancak disiplin diyebiliriz. Aslında bu bizim yaptığımız işte çok çok gerekli bir şey… Bu anlamda Mustafa Erdoğan dışarıdan göründüğü gibi değildir.

Anadolu Ateşi size ve hayatınıza neler kattı?
Beni ben yapan – sadece rolüm için söylemiyorum- şu anki bulunduğum konumda, insanlık, duruşum, kişiliğim, bunların oturmasının hepsindeki etken Anadolu Ateşi’dir. Bu anlamda Anadolu Ateşi sadece bir dans topluluğu değildir. Bir okuldur. Ben kendi adıma bu okulun bir öğrencisiyim ve bu okulun yarattığı insanım. Ondan önce tabii bir dans geçmişim vardı ama profesyonel değildim. Şu konuma gelebilmemde içinde bulunduğum Anadolu Ateşi’nin, Mustafa Erdoğan’ın, Oktay Hoca’nın çok çok büyük etkisi vardır. Ben olmamı sağlayan tek şey Anadolu Ateşi’dir diyebilirim.

Çocuklarının dans etmesini isteyen ailelere bir öneriniz var mı?
Çocuklar küçük yaşta dansa başlamalılar ama sonuçta şöyle de bir şey var ki çocuk çok da küçük olmamalı. Bir şeylerin bilincinde olmalı diye düşünüyorum. Altı-yedi yaş dansa başlamak için gayet ideal yaşlardır. Tabii burada ailesinin değil, çocuğun karar vermesi çok önemlidir. Çünkü dans sevilmeden ya da aşık olunmadan yapılacak bir şey değildir. Hakikaten dünyadaki en zor ikinci meslek… Birincisi maden işçiliği, diğeri dansçılıktır. O yüzden bu çileyi çekebilmeniz için aşık olmanız şarttır.

Türkiye’de dansa gereken önem veriliyor mu?
Maalesef verilmiyor. Biraz daha uzun yıllar alacak. Biz bu konuda bir öncülük başlattık diyebilirim. Bizden sonra gelen televizyon programları da bununla ilgili ileriye doğru önemli bir adım attı. Yalnız, maalesef Türkiye’de hala dansçılık anlamında önemli değiliz, hala çok amatörüz ve istenilen seviyede yani Avrupa’nın ya da diğer ülkelerin seviyesinde değiliz. Bu bizim biraz kendi kültürümüzdeki değerleri bilmememizden kaynaklanıyor. Aslında çok geniş bir dans kültürümüz var. Bunu da çok fazla ortaya çıkartamamamız bizim tembelliğimiz ya da istemememizden kaynaklanıyor.

Anadolu Ateşi’nin belli bir hedef kitlesi var mı?
Yok. Çünkü yaptığımız eser herkese hitap edebilen bir eser… Yani beş yaşındaki bir çocuk da gelip buradan bir şeyler alabilir, yetmiş yaşındaki bir insan da gelip çok şey alabilir. Bizim eserimizi seyretmek için ülkesi, mezhebi, dini hiçbir şeyi fark etmez. Çünkü içerisinde her türlü dinden, her türlü mitolojiden ya da her türlü insandan bir şey bulabilirsiniz.

Gösteri sonrasında seyircilerle iletişim kurabiliyor musunuz?
Bu seyircisiz yapabileceğiniz bir iş değil. Çünkü Anadolu Ateşi olarak sekizinci senemizdeyiz ve her zaman seyircimizle varız. Hakikaten bizi onlar dans ettiriyor ve bu enerjiyi veriyorlar. O yüzden onlarla iletişim kurmadığımız herhangi bir gösteriyi ben düşünemiyorum. Yani bu görsel temas olur ya da alkışlarla birbirimizi hissetmek olur. Daha sonra tabi ki çeşitli sevgi gösterileri oluyor. Sonuçta, sahnede seyrettikleri ve hayran kaldıkları insanlara sevgilerini gösteriyorlar, sağ olsunlar.

Özellikle başrol oyuncularına mı?
Bütün hepimize… Anadolu Ateşi’nin özelliği biraz da bu… Başrol oynamak çok büyük bir şey değil… Çünkü ortak bir şey paylaşıyoruz ve başrolde ya da kordoda oynamak bunu değiştirmiyor.

Anadolu Ateşi kaç kişiden oluşan bir topluluk?
İnanın sayısı biraz şehir efsanesine dönmüş durumda. Normalde doksan kişi ama çeşitli şekillerde çalışıyoruz. Mesela kast grubumuz, bir de bizim grubumuz içinde asıl elemanlarımız var. Toplasanız yüz on kişiyi bulur. Sahnede aynı anda kırk kişi de doksan kişi de olabiliyoruz.

Birbirinize uyumu nasıl sağlıyorsunuz?
Çok çalışmayla… Hiç gösteri yapmasak bile günde sekiz saat çalışıyoruz. Bazen tatillerimiz hiç olmuyor ve ancak bu kadar çok çalışarak bir şeyleri uyumlu hale getirebilirsiniz.

Grup Sultan’s of the Dance ismiyle başladı. Daha sonra isminin Anadolu Ateşi olarak değişmesinin nedeni neydi?
Ortak firmayla yola çıkıldı. Ayrıldıktan sonra ortak firmayla isim problemi çıkacağı için isim değiştirildi. İsim İngilizce, Türkçe olsun diye değişmedi. Sonuçta yapılan iş evrensel bir iş. Tabi ki İngilizcesi de Türkçesi de yayınlanacak.

İsim değişikliğinden sonra yurt dışında yeni ismin benimsenmesinde bir zorluk yaşadınız mı?
Tabii ki… İlk çıkışımız Sultans of the Dance olduğu için o isimle bayağı bir turne yaptık. Sonra Avrupa’da isim tanıtmak için zorlandık ya da “ Siz onlar mısınız?” diye sorular geldi ama birkaç gösteri yaptıktan sonra “Evet, bunlar onlar, hatta onlardan daha iyiler” diye yorumlar geldi. Bu zorlanma dönemi çok kısa sürdü. Şimdi herhangi bir sorunumuz yok. O unutuldu. Artık Fire of Anatolia ya da Anadolu Ateşi olarak biliniyoruz.

Dans dışında neler yaparsınız?
Danstan başka bir şey yapmaya çok fazla vaktimiz olamıyor. Çünkü her şeyimiz, bütün yaşantımız dans… Dediğim gibi her hangi bir yerde gösterimiz yoksa bile günde sekiz saat çalışıyoruz. Yalnız çok fazla sinema seyretmeye çalışırım. Yalnız kaldığımda kitap okumaya çalışırım. Ama onun dışında başka bir şeyle ilgilenemiyoruz ve hobi sahibi olamıyoruz.

En sevdiğiniz film?
Braveheart diyebilirim.

En sevdiğiniz sanatçı?
Şimdi sanatçı deyince portföy çok geniş. Sinema sanatçısı olarak en sevdiğim aktör Anthony Hopkins, sahne sanatlarında Oktay Hoca’yı sayabilirim.

En sevdiğiniz yemek?
Tam da yemek yemeye fırsat bulamadığımız anda en sevdiğim yemeği söylemek biraz zor olur ama sanırım ıspanak.

En sevdiğiniz kitap?
İşin aslını söylemek gerekirse, en son okuduğum kitap Nartların Mitolojisi idi. Bizim Çerkez mitolojisini anlatan bir kitaptı. Çok etkilenmiştim. Çünkü mitolojiye biraz ilgiliyimdir. Genelde bizim mitolojiyle Yunan mitolojisi birebir uyan mitolojilerdir. Çok ilgimi çeken ve en çok sevdiğim kitap odur.

En son kimin albümünü aldınız?
Aaa… Çok güzel… Yakalandım. En son sanırım yabancı olarak Akon’ın albümünü almıştım. İtiraf etmek gerekirse Türkçe bir albüm almadım.

Hangi futbol kulübünün taraftarısınız?
Galatasaray… Onu tek geçerim. En büyük hobim odur. Maçlara gitmek ya da evde maç seyretmek…

Bu keyifli sohbet için teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yukarıdaki yazıyla ilgili yorumunuzu alayım : )