25 Şubat 2013 Pazartesi

Komşuluk ve Ev Sahipleri Üzerine

Tam 8,5 yıldır evliyiz. Hâlihazırda oturduğumuz 4. evimize taşınalı 2 ay kadar oldu. Evet 8,5 yılda 4 ev değiştirdik. Annemlerle yakın oturduğumuz ilk evimizde giriş kat, altı boş ve buz gibi olduğu halde 4,5 yıl oturmak zorunda kaldık. Onlar başka bir semtten ev alıp taşınınca hemen 1 ay sonra annemlere yakın yeni, güzel bir ev bulduk ama ev sahibi 2 yıllığına kiralayabileceğimizi söyledi. Evi çok beğendiğimiz için kabul ettik ve verdiğimiz söze binaen 2 yıl sonra o evden de çıkmak zorunda kaldık. Eşimin işyerine de uzaktı zaten, ona yakın bir yerden berbat bir ev tuttuk. Ev gerçekten kötüydü ama her yere yakındı, çok merkeziydi. Ev sahibimiz de evinin özelliklerini taşıyordu. Üstelik tanıdık olmasına rağmen kazık yedik demek istemiyorum ama öyle bir şey oldu. Anlatıyım buna siz karar verin. Evin mutfak dolabı üstüme yıkılacak kadar kötüydü. Evi tutarken yaptıracağına söz verdiği halde 2 yıl sonra ancak yaptırdı. Yani ben 2 yıl o dolapları öyle korka korka kullandım. 10 gün yapımı sürdü. Lavabo yok, ocak yok, tezgah yok, dolaplar yok. Bütün tabak, çanak salonda… Bulaşık yıkayamıyorsun, yemek yapamıyorsun… 10 gün boyunca dışarıdan hazır şeyler yiyorsun. Tezgâh, duvarlar kırılıyor. Her yer toz, kireç… Bildiğiniz evin içinde inşaat… Nasıl olsa uzun süre oturacağız, çektiğimiz bu çileye değer diye hepsini sineye çekiyordum. Ta ki daha mutfak yapıldıktan 3 ay sonra pişkin pişkin evi satışa çıkardık, düşünürseniz size satalım diyene kadar : ) Beynimden vurulmuşa döndüm. İnsan insana bunu yapar mı diye günlerce düşündüm. Kasım aylarının son günleriydi sanırım… Ankara’nın en soğuk zamanları… Kışın ortası yani… Tamam, bana çık demiyor ama demese ne olacak ki? Bir defa evi almak isteyenler durmadan eve girip çıkacak. Evi alacakları için dip köşe her yerine bakacak. Diyelim ki buna katlandım. Ya evi alan kişi ben oturacağım, çıkın derse, kışın ortasında acele acele istediğim evi nereden bulurum. Bu yüzden evin satışa çıktığını öğrenir öğrenmez yeni bir kiralık ev aramaya başladık. Ama benim ev sahibime kırgınlığım ve kızgınlığım geçecek gibi değildi.
Madem evi satacaktın, mutfağı yaptırmadan önce bunu söyleseydin, ben kabul eder miydim? Bana evin içinde niye inşaat çilesi çektirdin? Madem söylemedin ve bu çileyi çektirdin, neden daha hiç kullanamadan evi satıyorsun? Bu soruların cevabını ben veriyim sizlere… Bize evi satacağını önceden söyleseydi, ben evden çıkacaktım ve ev satılana kadar boş kalacaktı, yani kirasız kalacaklardı. Bize evi satacağını önceden söyleseydi, biz çıktıktan sonra mutfağı yaptıracaklardı ve o işkenceyi kendileri çekecek, temizliğini de kendileri yapacaklardı.  10 gün boyunca inşaat pisliğini ben çektim ve ben temizledim. Onlar da hoopp her şey bitince 3 aylık susma payı verip evi satışa çıkardılar. Reva mı bu? Şimdi ben bu bayana hakkımı helal etmeli miyim? Allah şahit ki evden ayrılırken görüşmedim, helalleşmedim. Görüşmek istemedim, çünkü hakkını helal et deseydi, etmiyorum diyebilirdim. Zamana bırakmak istedim. Belki zamanla sinirim geçer ama o evden taşınalı 2 ayı geçti, hala öfkem dinmiyor. Hepsi aynı değildir mutlaka ama ev sahiplerine biraz daha insaf, kiracılara da sabır diliyorum. 

Aslında konumuz bu değildi ama yaram öyle büyükmüş ki içimi döktüm, rahatlamış hissediyorum kendimi. Şimdi asıl konumuza gelelim.  Dört ev değiştirdiğimden bahsetmiştim. Hiçbirinde hiçbir komşum olmadı. 8,5 yıllık evlilik hayatımda apartmandaki bir dairenin bile kapısını çalıp girmedim. Hiçbirinin evini görmedim. Aynı şekilde benim evime de kimse gelmedi. Açıkçası, ilk evlendiğimde yaşım küçük olduğu için (24) ben istemiyordum komşuluk yapmayı. Misafir ağırlamaktan korkuyordum. Beceremezsem, rezil olursam diye falan. Ayrıca öyle ev hanımları gibi misafircilik oynamak bana büyüdüğümü ve yaşlandığımı hissettirecek diye düşünüyordum : ) Ama sonra annemin komşuluklarını özlemeye başladım. Dört ayrı apartmandaki komşuların hepsi kötü olmayacağına göre “Demek ki suç sende, sen komşuluk yapmayı bilmiyorsun” diyebilirsiniz. Ben de bazen böyle düşünüyorum. Ama bir de benim açımdan bakarsak;  ilk önce yeni taşınanın evine “ hoş geldiniz” demek için gelinmez mi? Dört evime de taşındığımda hiç kimse gelmedi. Kimse gelmeyince “ Heeyyyyy, ben geldim” diye gidemem ki ben kimsenin evine. Yani suç bende değil : ))) Belki onlar da ben çalıştığım için rahatsız etmekten çekinmiş olabilirler, bilemetiz. Ama taşınırken de 2 bardak çay bile getiren olmadı :( Ben annemden böyle görmedim. Annem her taşınana bir şeyler götürürdü. Komşularıyla hemen kaynaşır, bir hafta sonra en az bir tanesiyle kanka olurdu.  Çocukken komşularımızın her şeyi tatlı gelirdi bana… Hatta yaktıkları katalitikten çıkan gaz kokusu bile parfüm gibi gelirdi. Aynısından bizim evde de vardı. Ama onlarınki bir başkaydı. Gülistan Teyze’min kulakları çınlasın… 

Sadede gelecek olursak, iki ay önce taşındığım (iki de bir bunu hatırlatıyorum, karışıklık olmasın diye) bu dördüncü evimin bulunduğu apartmanda dün bir komşunun evine nihayet ayak bastığımı söylemek için bu kadar şey anlattım. Hemen bitişiğimdeki dairede iki kişi yaşadığını sanıyordum. Genç bir kız ve yaşlı bir teyze. İki aydır ikisini de birer defa görmüştüm. Teyzeyi çöp atarken, kızını da işten gelirken… Beraber kapılarımızı açıyorduk. Hepsi bu… Dün Pazar olduğu için bütün gün temizlik yapmayı planlıyordum. Haftaya misafir gelecek de ancak temizlerim diye… Zil çaldı, eşim baktı kapıya… Karşı komşunun oğlu geldi. Annesi için mevlit okutacaklarmış, seni de çağırıyorlar, dedi. Mevlit olayını önce algılayamadım. “Karşı komşunun oğlu” sözüne takıldım. Karşı komşunun oğlu mu varmış? Ben yalnızca bir kızı var sanıyordum. Annesi için mevlit mi? Hangi annesi? O yalnızca bir defa gördüğüm ve sadece “iyi akşamlar” diyerek iki kelime ettiğim çöp atan teyze mi ölmüştü? Yok canım olamazdı, o daha birkaç gün önce çöp atıyordu. Hem o teyzenin oğlu yoktu ki, bu başka bir komşu olabilir miydi? Eşimle uzun uzun birbirimize bu soruları sorduk. Eşim “bence karşı komşunun oğluydu, hem ben o teyzeyi bayadır görmüyorum” dedi. Ben de “eğer ölen o teyzeyse benim gitmem şart, kapı komşusuyum, ama ilk defa bir komşunun evine gideceğim. Nasıl bir şey komşuya gitmek? Üstelik ölen kişinin o olup olmadığı da belli değil.  Ya o değilse… Ya ben evin bireylerine yanlışlıkla “başınız sağ olsun” dersem. Evin kızını da bir kere gördüm, ya o kalabalıkta tanıyamazsam, kime başsağlığı dileyeceğim ve en kötüsü mevlit o evde değilse ve eşim yanlış anlamışsa, mevlidi annesi için değil de ölen başka bir yakınları için okutuyorlarsa… Sorular sorular… Bir türlü emin olamadım. Tek bildiğim şey ölüm söz konusuydu, mutlaka gitmem gerekiyordu. O kadar heyecanlıydım ki… Sanki komşuya değil, Beyaz Saray’a gidiyorum. Üzerimi değiştirirken gittiğimde ev sahibini nasıl bulacağımın, nasıl baş sağlığı dileyeceğimin provasını yapıyordum. Hazırlandım, Bismillah diyerek çıktım kapıdan… Karşı dairenin açık kapısı ve onlarca ayakkabı, adresin doğru olduğunu söylüyordu. Direk olaya dalmayıp sakin davranacak ve önce biraz gözlem yapacaktım. Selam verdim ve kadınların konuşmalarından neler olduğunu öğrenmek için kulak misafiri oldum. Birinin öldüğü dışında hiçbir şey anlamadım. Öyle sağa sola bakarken aşina olduğum bir yüz ( evin kızı ) hoş geldiniz dedi, ben de hoş bulduk başınız sağ olsun dedim. Artık hiç kimsenin başka bir şey söylemesine gerek yoktu. Kızın yüzünden annesini kaybettiğinin acısı açık seçik okunuyordu.  Bir anda 40 yıllık tanıdık, eş, dost, akraba gibi “Hiç haberim olmadı, ne zaman oldu” diye sordum. 7 gün olmuş. Okunan da 7 mevlidiymiş. Karşı komşum vefat etmiş, üzerinden 7 gün geçmiş, mevlidi okunuyor ve ben daha bunu yeni öğreniyorum. Öyle utandım, öyle mahcup oldum ki… Ve çok üzüldüm. Ev dolup taşıyordu. O kadar çok seveni olan bir teyzeyle sadece iki kelime etmiş olmanın hüznü kapladı yüreğimi. Keşke biraz daha konuşabilseydim. Herkes öyle güzel yâd ediyordu ki… Mekânı cennet olsun inşallah. Bir anda evin kızı ya da bir akraba moduna girdim. Mevlitten sonra ikramların servisine yardım ettim. Ne de olsa kapı komşusuydum. Annemden gördüğüm her şeyi yapmak istiyordum. Misafirlere sandalye yetmedi, hemen evden sandalyeleri kaptım getirdim. Ne de olsa kapı komşusuydum. Erkek misafirlerin dışarıda olduğunu duydum. Eşim de evdeydi. Erkeklerin bizim eve geçebileceğini söyledim. Önce gelmediler, ama yemek zamanı gelince ve biz de biraz daha ısrar edince ( 4 defa söyledim) geldiler.  Evimi açtım. Ne de olsa kapı komşusuydum. Ama daha çok şey yapmak istiyordum. İkramlar zaten bizim eve cenaze evinden taşınmıştı ve cenaze evi bulaşık doluydu. Bizim evde çıkan bulaşıkları yıkadım, kuruladım. Temiz temiz götürdüm. Ne de olsa kapı komşusuydum. Gittim, biraz daha yardım ettim. Bütün misafirler gitti, eşimi de taziye için çağırdım. Artık evin kızının iki arkadaşı ve ben kalmıştım. Ne de olsa kapı komşusuydum. Kalacaktım tabii. Bütün bunları niye yapıyorum diye düşündüğüm anlar oldu. Amacım yıllardır özlediğim komşu özlemi miydi? Komşu edinmek için yapmacık hareketlerde mi bulunuyordum? Yoksa geç duymuş olmamın utancı ve teyzenin vefatının ilk günlerinde yapmam gerekenleri yapamadığım için duyduğum pişmanlık yüzünden miydi bunlar? Hayır, yaptıklarım hiçbir şeydi ama hepsini içimden gelerek yapıyor, hepsinde içim ayrı ayrı huzur doluyordu ve hiçbirinin de yetmeyeceğini düşünüyor, hep daha fazla bir şeyler yapmak istiyordum.  Eşim başsağlığı dileyip gittiği halde ben hala komşudaydım. Baktım artık benlik hiçbirşey kalmamış gibiydi. O güzeller güzeli kızın 40 yıllık arkadaşları yanındaydı ama ben niyeyse sanki bana ihtiyacı olacağını düşünüyordum. Kendi kendime dedim ki; abartma artık, kapı komşususun tamam ama evine git, yeter. Eve geldiğimde saat 20.30 falan olmuştu. Yani 5 saat civarında orada kaldım. Hiç tanımadığım teyze için gözlerimden yaşlar döküldü. Sanki kız kardeşimi o evde yalnız bırakıyor gibi hissettim ve dünden beri her yaptığım işte onu düşünüyorum. Acaba bugün işe başladı mı, şimdiye kadar yemekleri annesi yapıyordu, şimdi o nasıl yapacak? Erdem de bana benzemiş. Ablasını çok sevdi. Akşam okuldan geldiğimizde ben evin kapısını açarken Erdem “ Anneee, ………… ablamın kapısını çalabilir miyim, merhaba demek istiyorum” dedi ama ben rahatsız etmek istemediğim için izin vermedim. Ama ne yalan söyleyeyim benim de aklım onda. 
İlk komşuluğumun böyle acı bir sebeple başlayacağını bilmediğim gibi devam edip etmeyeceğini de bilmiyorum. Hayırlısı olsun. Allah teyzenin kabrini cennet bahçesi eylesin. Çocuklarına ve amcaya sabırlar versin. 

Hepimizin külüne muhtaç olacağımız çok iyi en az bir komşusu olması dileğiyle… İyi geceler...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yukarıdaki yazıyla ilgili yorumunuzu alayım : )